GİRİŞ
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den
sadır olan söz ve fiiller, onun sıfatı, sahabelerin yaptığına ve ya
söylediklerine şahid olup buna karşı çıkmaması şeklindeki kabulü, sünnet
kavramı dahilinde değerlendirilmektedir.
Hadislere karşı güvensizlik duyan kimseler, ancak hadis ilminden, hadis alimlerinin ve bu ilimdeki titizliklerinden, vahye dahil olan sünnetin Allah tarafından, bu alimler vesilesiyle korunmuş olduğundan habersiz kimselerdir. Yine bu kimseler, isnad (hadis rivayet zinciri) ilminin Müslümanlara mahsus bir sistem olduğunu, daha önceki semavi din mensuplarının bu sistemi uygulamadıklarından ötürü, dinlerini tahrife uğrattıklarını bilmeyen kimselerdir.
Bu yüzden Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem’e iman etmeyi ve sünnetine uymayı emreden ayetlerin açıklanmasına
geçmeden önce, sünnet ve hadis usulü hakkında bazı özet bilgiler vermemiz
gerekmektedir. Görülecek ki, muhaddisler, hadisleri, -bazılarının önyargıda
bulunduğu üzere- manavdan sebze alır gibi değil, ciddi ve sistemli kriterler
uygulayarak tasnif etmişlerdir.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in
zamanında okuma yazma bilmeyenlerin yanı sıra, yazı bilenler de çok sayıda
mevcut idi. Tarihi vesikalar, cahiliye dönemine ait şiirlerin yazılarak Ka’be
duvarlarına asıldığını, kur’an’ın inmeye başladığı günden itibaren vahiy
katiplerine yazdırıldığını, diğer taraftan hadislerin de yazıldığını
göstermektedir. Bir ara hadislerin, kur’an ayetleri ile aynı sayfaya yazılıp
karışması endişesiyle, yazılması yasaklanmış ise de, bu umumi bir yasak
olmamış, meseleyi iyi bilen sahabelerin hadis yazmaları serbest bırakılmıştır.[1]
Hadislerin bize kadar intikalinde ilk
mertebe hadislerin ezberlenmesi olmuştur. Kur’an ve sünnet, her ne kadar
yazıldıysa da, birinci derecede ezber ile korunmuştur. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem hayatta iken hadislerin yazıldığına dair sayıları tevatür
dercesine varan büyük bir sahabe topluluğu tarafından bir çok rivayet
nakledilmiştir.
Diğer taraftan kur’an’ın nazil olduğu
dönemde ezber yeteneği araplarda çok güçlü idi. Ümmi (yani çoğunluğu okuma
yazma bilmeyen) toplumlarda hafızalarının daima işlek kalması yadırganacak bir
şey değildir. Nitekim araplar çok uzun şiirlerden divanları, soy kütüklerini
ezbere bilirlerdi.
Sahabelerin basit bir hayat tarzını
seçmiş olmaları, çeşitli medeniyet bağlarından ve problemlerinden uzak
kalmaları, onların temiz bir zihne sahip olmalarını sağlamış, şaşırtıcı bir
zeka ve ender görülen bir ezber kuvvetiyle tarihe geçmişlerdir. Bu özellik,
araplardan başkasında belirgin olarak gözükmemiştir.[2]
Sahabelerden sonraki dönemlerde de,
hadisleri yazmak ezberlemek için bir vasıta görevi görmüş, hafızaya
yazılanlardan daha fazla itibar edilmiştir. Ubeydullah b. Ömer el-Kavariri der
ki; abdurrahman b. Mehdi bana ezberinden yirmi bin hadis yazdırdı.[3]
Abdurrazzak, Ma’mer’den naklediyor;
ben, Şube ve Sevri bir araya gelmiştik. Yanımıza bir hadis şeyhi geldi ve bize
ezberinden dört bin hadis yazdırdı. Hiç hata etmedi. O şeyh; Talha b. Amr idi.[4]
Ebu Davud el-Haffaf dedi ki; İshak b.
Rahuye bize ezberinden on bir bin hadis yazdırdı. Sonra bize onları okudu ve ne
bir harf fazla ne de bir harf eksik söylemedi.[5]
Kemal sandıkçının “ilk üç asırda islam
coğrafyasında hadis” adlı eserine bakıldığında, şu gerçekler göze çarpar;
hadisler, asrı saadetten itibaren yazılı ve sözlü rivayetler halinde zayi
edilmeden, hicri birinci asırda ezber ve bazı özel sahifelerle, hicri ikinci
asırda yine ezber, kısmi tedvin ve tasnif faaliyetleriyle, hicri üçüncü asırda
da ezber yanında zirveye ulaşmış tasnif hareketleriyle nesilden nesile
aktarılmış ve yazıya geçirilerek zayi olmaktan kurtarılmıştır.
Hadislerin korunması konusunda hadis
yolculukları da önemli bir yer tutar. Hadis tarihi ile ilgili kitaplara
bakıldığında tek bir hadis, hatta tek bir harf için bile uzun yolculuklara
çıkmaktan çekinilmediği, hadis rivayet eden kimselerin adalet ve zabt kabiliyetine
dikkat edilip özen gösterildiği görülür.
Bahsi geçen adalet ve zabt hadis
rivayet eden kimsede aranan iki önemli şarttır. Adalet; sahibini takvaya, Allah
ve rasulünün emirlerini yapıp yasaklarından sakınmaya, halk arasında kişiliği
zedeleyici söz ve davranışlardan uzak durmaya sevk eden melekedir. Müslüman
olmak, akıl baliğ olmak ve takva şartları da bu şartın kapsamı içindedir.[6]
Ravinin adeletinin tesbiti hakkında
adil şahitlerin şehadeti belirleyici olmuştur. Ömer radıyallahu anh der ki:
insanlar, rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında vahye tanık
oluyorlardı. (Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatı ile) vahiy
kesildi. Şimdi amellerimizden ortaya çıkanlar ile muamele ederiz. Kim bize
hayrı ortaya koyarsa, ona güvenir ve yaklaşırız. Gizli halleri bizi
ilgilendirmez. Onların hesabını Allah sorar. Kim de bize şer açığa çıkarır,
içimde sakladığım hayırdır derse, ona güvenip yaklaşmayız.[7]
Tabiin imamlarından said b. El-Museyyeb
rahimehullah der ki; hiçbir şerefli şahıs, alim ve güçlü kimse yoktur ki,
kusuru bulunmasın. Fakat insanlardan bazısı vardır ki, kusurları anılmaz. Kimin
üstünlükleri kusurlarından fazla olursa, üstünlüklerinden dolayı noksanlığına
göz yumun[8]
Zapta gelince, ravinin, hadisi işittiği
andan itibaren başkasına rivayet edinceye kadar koruması, ezberden rivayet
ediyorsa onu ezberlemiş olması, kitabından rivayet ediyorsa onu değişikliğe
uğratmaktan korumuş olması, mana ile rivayet ediyorsa kelimelerin manalara
delalet eden farklarını ayırt edebilmesi demektir.[9]
Hadis ravilerinin zabt şartında, onun
hafıza kuvvetine ve hadisleri kontroldeki hassasiyetine dikkat edilir. Bir
ravinin, Müslüman olması, akıl baliğ ve takvalı olması yeterli değildir. Bu
niteliklere sahip olan bir ravi, hafıza açısından zayıf, dikkatsiz ve anlayışı
kıt birisiyse, onun nakledeceği hadislere itibar edilmez. Salih ve çok ibadet
eden biri olsa bile, zabt ve dirayet ehli olmayan ve ahkamını bilmeyen
kimselerden hadis alınmaz. [10]
Yahya b. Said el-Kattan der ki: “salih
(abid, vaiz ve zahid) kimselerin hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde
yanıldıklarını görmedim.[11]
Yani bu kimseler yanlış söylemek istemedikleri halde ağızlarından yanlış çıkar
demek istiyor. Bunun sebebi de, hadis ehli olmadıkları için onların, bilmeden
hadis diye uydurulmuş bazı sözleri rivayet etmeleridir.[12]
İnsanlarda bu kimseleri hayır ehli olarak tanıdıkları için, onların söylediği
şeyler, halk tarafından daha fazla benimsenir.
Bu durumun önemine eyyub es-Sahtiyani
şöyle dikkat çeker: “kendisinden bana dua etmesini istediğim, bereket umduğum
bir komşum vardır ki, şayet bakla tanesi hakkında şahitlik etse onun
şahitliğini kabul etmem.”
Yine imam malik der ki: “şu mescitte
fazilet ve salah ehlinden seksen kişiye yetiştim, hepsi de hadis naklediyordu.
Onların hiçbir rivayetini almadık. İbn şihab (ez-Zuhri) bize geldiğinde ise, o
genç olmasına rağmen kapısında izdiham yapardık. Zira o, bu işin (hadis
ilminin) ehlinden idi.”[13]
Özetle belirtecek olursak zapt
bakımından şu kimselerin hadisine itibar edilmez:
-
Hadisi yazılı sahih bir metinden rivayet etmediği zaman çok yanıldığı
bilinen kimseden[14]
-
Hadis rivayetinde telkini kabul eden, yani “şu hadisi sen rivayet
ettin” denildiğinde araştırmadan ve kendisinin olup olmadığını bilmeden “evet”
cevabını veren[15]
-
Şaz hadisleri rivayet ettiği bilinen (yani kendisinden daha sağlam
ravilerin rivayetine aykırı rivayette bulunan)[16]
-
Hadis naklinde gevşek davranan[17]
-
Çok hata eden kimselerden hadis alınmaz[18]
Hadis
alimleri isnada, yani hadisi rivayet eden kimseler zincirine de büyük önem
vermişler, senedinin (kopukluk olmadan) muttasıl olmasını, ravilerinin adalet
ve zapt sıfatlarına sahip olmasını, isnadın gizli kusurlardan salim olmasını
şart koşmuşlardır.
Abdullah b. El-Mübarek: “isnadsız din
işini istemek, merdiven olmadan çatıya çıkmaya çalışmak gibidir” demiştir.[19]
Yine: “isnad dindendir. İsnad olmasaydı
herkes dilediğini söylerdi” demiştir.[20]
İbni sirin rahimehullah: “allah’tan
korkun! Bu hadisleri kimden aldığınıza dikkat edin. Zira onlar dininizdir”
derdi.[21]
Muhaddisler, ölçüsüz cahil kimselerden,
yalancıdan, gaflet ehlinden, utanmaz ciddiyetsiz, nefsine uyan, hadis rivayet
ederken hafife alan, çok hata yapan, büyük günah işleyen, bidat ehlinden olan,
hadis ilmi ile meşguliyeti bilinmeyen kimselerin rivayetini kabul etmemişlerdir.[22]
İsnadın makbul oluşu tespit edildikten
sonra hadisin metninde de; metnin şaz olmaması, gizli kusurun bulunmaması gibi
şartlar aranmıştır. Hadisin metni, sağlam bir raviden, daha sağlam bir raviye
muhalif olarak rivayet edilmişse, bu şaz bir rivayet olarak değerlendirilir.
İbn ebi hatim; “haberlerin sahih
olanının, olmayanından ayırt edilmesi, her asır ve zamanda Allah’ın kendilerine
bahşettiği bilgi ve üstünlüklerle has kıldığı mütehassıs alimlerin ayıklaması,
kontrolü ve tenkitleriyle bilinir” der.[23]
Ravilerin değerlendirilmesiyle ilgili
bu işleme “cerh ve tadil” ilmi denilmiştir. Bu ilmin ürünü olarak, ravilerin
adalet ve zapt durumlarına dair tespitler, ciltler dolusu eserlerle
kaydedilerek[24]
günümüze kadar gelmiş, bu eserler, bizlere kimlerin rivayetlerine güvenilip
güvenilmeyeceği hususunda birer ölçü olmuştur.
Sahih hadis ihtiva eden (sahihu’l-Buhari,
sahihu muslim v.b.) kitaplar tasnif edildiği gibi, asılsız rivayetlere karşı
ümmeti ikaz eden derlemeler[25],
halk dilinde meşhur bazı sözlerin hadis olup olmadığını inceleyen eserler[26]
de hadis alimlerince ortaya konulmuştur.
[1] Bkz.:
necati kara kuran sünnet bütünlüğü (s. 125 v.d.) m. Zuheyr sıddıki hadith
liberature/hadis edebiyatı (s. 29)
[2] Necati
kara kuran sünnet bütünlüğü (s. 133-134); zürkani menahil (1/233) Nureddin ıtr
menhecu’n nakd (s.37)
[3] Ebu
nuaym hilye (9/3) ibnu’l cevzi el-hadaik (1/27)
[4] İbnul
cevzi el-hadaik (1/24)
[5] Hatib el
bağdadi tarih (6/354)
[6] Bkz.:
hatib el-kifaye (s. 79-80) amidiel ihkam (1/4-8) ibnu’s salah umum’il hadis (s.
104)Nureddin ıtr menhec (s. 79)
ibnul-esir camiul(1/74)
[7] Sahih
mevkuf. Buhari (5/251) buhari halku efalil ibad (416) ziyaul makdisi el-Muhtare
(1/219) tayalisi (s.11) nesai (8/34) ibni hazm muhalla (6/394) hatib bağdadi el
kifaye (s.78)
[8] Hatib el
kifaye (s.78)
[9] İbnul
esir cami (1/72) Nureddin ıtr menhec (s.80)
[10] Hatib
el kifaye (s.158) hatib, el cami (1/21)
[11] Sahih
maktu. Muslim (mukaddime 5) hatib El-Kifaye (s.5)
[12] Bkz.:
hatib el-Kifaye (s. 158-161) hatib el-Cami (1/213)
[13] İbni
teymiyye el-İstikamet (1/201-202)
[14]
Nureddin ıtr menhec (s.86)
[15] Hatib
el-Kifaye (s.148-151)
[16] Bkz.
El-Kifaye (s.148)
[17]
El-kifaye (s.152)
[18]
El-Kifaye (s.143)
[19] Hatib
Şerafu ashabi’-hadis (s.42) el kifaye (s.393)
[20] Tirmizi
el-ilel (s.47) el-kifaye (s.393)
[21]
Ramehurmuzi muhadisu’l fasl (s.415) hatib el-kifaye (s.122) hatib camiu’l
ahlaki’r-ravi (1/196)
[22] Bkz.:
el-kifaye (s.115-119, 147,157) suyuti tedribu’r ravi (2/339) ramehurmuzi
muhaddisu’l fasl (s.409)
[23] İbn ebi
hatim cerh ve ta’dil (2/5)
[24] Buhari
tarihu’l-kebir, ibn ebi hatim; el-cerh ve’t-ta’dil, mizzi; tehzibu’l-kemal, ibn
adiy; el-kamil fi’d-duafa, zehebi; mizanu’l-itidal v.b.
[25] İbnu’l-cevzi;
el-Mevduat, Suyuti; el-Lealiu’l-Masnua, İbnu Arrak; Tenzihu’ş-Şeria, Şevkani;
Fevaidu’l-Mecmua gibi
[26] Aliyu’l-Kari;
Esraru’l-Merfua, Acluni; Keşfu’l-Hafa, Suyuti; dureru’l-Muntesira, Sa’diyu’-Yemani;
Nevafihu’l-Atira gibi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder