16 Eylül 2018 Pazar

GİRİŞ



GİRİŞ
         Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sadır olan söz ve fiiller, onun sıfatı, sahabelerin yaptığına ve ya söylediklerine şahid olup buna karşı çıkmaması şeklindeki kabulü, sünnet kavramı dahilinde değerlendirilmektedir.
        
Hadislere karşı güvensizlik duyan kimseler, ancak hadis ilminden, hadis alimlerinin ve bu ilimdeki titizliklerinden, vahye dahil olan sünnetin Allah tarafından, bu alimler vesilesiyle korunmuş olduğundan habersiz kimselerdir. Yine bu kimseler, isnad (hadis rivayet zinciri) ilminin Müslümanlara mahsus bir sistem olduğunu, daha önceki semavi din mensuplarının bu sistemi uygulamadıklarından ötürü, dinlerini tahrife uğrattıklarını bilmeyen kimselerdir.
         Bu yüzden Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e iman etmeyi ve sünnetine uymayı emreden ayetlerin açıklanmasına geçmeden önce, sünnet ve hadis usulü hakkında bazı özet bilgiler vermemiz gerekmektedir. Görülecek ki, muhaddisler, hadisleri, -bazılarının önyargıda bulunduğu üzere- manavdan sebze alır gibi değil, ciddi ve sistemli kriterler uygulayarak tasnif etmişlerdir.
         Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında okuma yazma bilmeyenlerin yanı sıra, yazı bilenler de çok sayıda mevcut idi. Tarihi vesikalar, cahiliye dönemine ait şiirlerin yazılarak Ka’be duvarlarına asıldığını, kur’an’ın inmeye başladığı günden itibaren vahiy katiplerine yazdırıldığını, diğer taraftan hadislerin de yazıldığını göstermektedir. Bir ara hadislerin, kur’an ayetleri ile aynı sayfaya yazılıp karışması endişesiyle, yazılması yasaklanmış ise de, bu umumi bir yasak olmamış, meseleyi iyi bilen sahabelerin hadis yazmaları serbest bırakılmıştır.[1]
         Hadislerin bize kadar intikalinde ilk mertebe hadislerin ezberlenmesi olmuştur. Kur’an ve sünnet, her ne kadar yazıldıysa da, birinci derecede ezber ile korunmuştur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken hadislerin yazıldığına dair sayıları tevatür dercesine varan büyük bir sahabe topluluğu tarafından bir çok rivayet nakledilmiştir.
         Diğer taraftan kur’an’ın nazil olduğu dönemde ezber yeteneği araplarda çok güçlü idi. Ümmi (yani çoğunluğu okuma yazma bilmeyen) toplumlarda hafızalarının daima işlek kalması yadırganacak bir şey değildir. Nitekim araplar çok uzun şiirlerden divanları, soy kütüklerini ezbere bilirlerdi.
         Sahabelerin basit bir hayat tarzını seçmiş olmaları, çeşitli medeniyet bağlarından ve problemlerinden uzak kalmaları, onların temiz bir zihne sahip olmalarını sağlamış, şaşırtıcı bir zeka ve ender görülen bir ezber kuvvetiyle tarihe geçmişlerdir. Bu özellik, araplardan başkasında belirgin olarak gözükmemiştir.[2]
         Sahabelerden sonraki dönemlerde de, hadisleri yazmak ezberlemek için bir vasıta görevi görmüş, hafızaya yazılanlardan daha fazla itibar edilmiştir. Ubeydullah b. Ömer el-Kavariri der ki; abdurrahman b. Mehdi bana ezberinden yirmi bin hadis yazdırdı.[3]
         Abdurrazzak, Ma’mer’den naklediyor; ben, Şube ve Sevri bir araya gelmiştik. Yanımıza bir hadis şeyhi geldi ve bize ezberinden dört bin hadis yazdırdı. Hiç hata etmedi. O şeyh; Talha b. Amr idi.[4]
         Ebu Davud el-Haffaf dedi ki; İshak b. Rahuye bize ezberinden on bir bin hadis yazdırdı. Sonra bize onları okudu ve ne bir harf fazla ne de bir harf eksik söylemedi.[5]  
         Kemal sandıkçının “ilk üç asırda islam coğrafyasında hadis” adlı eserine bakıldığında, şu gerçekler göze çarpar; hadisler, asrı saadetten itibaren yazılı ve sözlü rivayetler halinde zayi edilmeden, hicri birinci asırda ezber ve bazı özel sahifelerle, hicri ikinci asırda yine ezber, kısmi tedvin ve tasnif faaliyetleriyle, hicri üçüncü asırda da ezber yanında zirveye ulaşmış tasnif hareketleriyle nesilden nesile aktarılmış ve yazıya geçirilerek zayi olmaktan kurtarılmıştır.
         Hadislerin korunması konusunda hadis yolculukları da önemli bir yer tutar. Hadis tarihi ile ilgili kitaplara bakıldığında tek bir hadis, hatta tek bir harf için bile uzun yolculuklara çıkmaktan çekinilmediği, hadis rivayet eden kimselerin adalet ve zabt kabiliyetine dikkat edilip özen gösterildiği görülür.
         Bahsi geçen adalet ve zabt hadis rivayet eden kimsede aranan iki önemli şarttır. Adalet; sahibini takvaya, Allah ve rasulünün emirlerini yapıp yasaklarından sakınmaya, halk arasında kişiliği zedeleyici söz ve davranışlardan uzak durmaya sevk eden melekedir. Müslüman olmak, akıl baliğ olmak ve takva şartları da bu şartın kapsamı içindedir.[6]
         Ravinin adeletinin tesbiti hakkında adil şahitlerin şehadeti belirleyici olmuştur. Ömer radıyallahu anh der ki: insanlar, rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında vahye tanık oluyorlardı. (Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatı ile) vahiy kesildi. Şimdi amellerimizden ortaya çıkanlar ile muamele ederiz. Kim bize hayrı ortaya koyarsa, ona güvenir ve yaklaşırız. Gizli halleri bizi ilgilendirmez. Onların hesabını Allah sorar. Kim de bize şer açığa çıkarır, içimde sakladığım hayırdır derse, ona güvenip yaklaşmayız.[7]
         Tabiin imamlarından said b. El-Museyyeb rahimehullah der ki; hiçbir şerefli şahıs, alim ve güçlü kimse yoktur ki, kusuru bulunmasın. Fakat insanlardan bazısı vardır ki, kusurları anılmaz. Kimin üstünlükleri kusurlarından fazla olursa, üstünlüklerinden dolayı noksanlığına göz yumun[8]
         Zapta gelince, ravinin, hadisi işittiği andan itibaren başkasına rivayet edinceye kadar koruması, ezberden rivayet ediyorsa onu ezberlemiş olması, kitabından rivayet ediyorsa onu değişikliğe uğratmaktan korumuş olması, mana ile rivayet ediyorsa kelimelerin manalara delalet eden farklarını ayırt edebilmesi demektir.[9]
         Hadis ravilerinin zabt şartında, onun hafıza kuvvetine ve hadisleri kontroldeki hassasiyetine dikkat edilir. Bir ravinin, Müslüman olması, akıl baliğ ve takvalı olması yeterli değildir. Bu niteliklere sahip olan bir ravi, hafıza açısından zayıf, dikkatsiz ve anlayışı kıt birisiyse, onun nakledeceği hadislere itibar edilmez. Salih ve çok ibadet eden biri olsa bile, zabt ve dirayet ehli olmayan ve ahkamını bilmeyen kimselerden hadis alınmaz. [10]
         Yahya b. Said el-Kattan der ki: “salih (abid, vaiz ve zahid) kimselerin hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yanıldıklarını görmedim.[11] Yani bu kimseler yanlış söylemek istemedikleri halde ağızlarından yanlış çıkar demek istiyor. Bunun sebebi de, hadis ehli olmadıkları için onların, bilmeden hadis diye uydurulmuş bazı sözleri rivayet etmeleridir.[12] İnsanlarda bu kimseleri hayır ehli olarak tanıdıkları için, onların söylediği şeyler, halk tarafından daha fazla benimsenir.
         Bu durumun önemine eyyub es-Sahtiyani şöyle dikkat çeker: “kendisinden bana dua etmesini istediğim, bereket umduğum bir komşum vardır ki, şayet bakla tanesi hakkında şahitlik etse onun şahitliğini kabul etmem.”
         Yine imam malik der ki: “şu mescitte fazilet ve salah ehlinden seksen kişiye yetiştim, hepsi de hadis naklediyordu. Onların hiçbir rivayetini almadık. İbn şihab (ez-Zuhri) bize geldiğinde ise, o genç olmasına rağmen kapısında izdiham yapardık. Zira o, bu işin (hadis ilminin) ehlinden idi.”[13]
         Özetle belirtecek olursak zapt bakımından şu kimselerin hadisine itibar edilmez:
-         Hadisi yazılı sahih bir metinden rivayet etmediği zaman çok yanıldığı bilinen kimseden[14]
-         Hadis rivayetinde telkini kabul eden, yani “şu hadisi sen rivayet ettin” denildiğinde araştırmadan ve kendisinin olup olmadığını bilmeden “evet” cevabını veren[15]
-         Şaz hadisleri rivayet ettiği bilinen (yani kendisinden daha sağlam ravilerin rivayetine aykırı rivayette bulunan)[16]
-         Hadis naklinde gevşek davranan[17]
-         Çok hata eden kimselerden hadis alınmaz[18]
         Hadis alimleri isnada, yani hadisi rivayet eden kimseler zincirine de büyük önem vermişler, senedinin (kopukluk olmadan) muttasıl olmasını, ravilerinin adalet ve zapt sıfatlarına sahip olmasını, isnadın gizli kusurlardan salim olmasını şart koşmuşlardır.
         Abdullah b. El-Mübarek: “isnadsız din işini istemek, merdiven olmadan çatıya çıkmaya çalışmak gibidir” demiştir.[19]
         Yine: “isnad dindendir. İsnad olmasaydı herkes dilediğini söylerdi” demiştir.[20]
         İbni sirin rahimehullah: “allah’tan korkun! Bu hadisleri kimden aldığınıza dikkat edin. Zira onlar dininizdir” derdi.[21]
         Muhaddisler, ölçüsüz cahil kimselerden, yalancıdan, gaflet ehlinden, utanmaz ciddiyetsiz, nefsine uyan, hadis rivayet ederken hafife alan, çok hata yapan, büyük günah işleyen, bidat ehlinden olan, hadis ilmi ile meşguliyeti bilinmeyen kimselerin rivayetini kabul etmemişlerdir.[22]
         İsnadın makbul oluşu tespit edildikten sonra hadisin metninde de; metnin şaz olmaması, gizli kusurun bulunmaması gibi şartlar aranmıştır. Hadisin metni, sağlam bir raviden, daha sağlam bir raviye muhalif olarak rivayet edilmişse, bu şaz bir rivayet olarak değerlendirilir.
         İbn ebi hatim; “haberlerin sahih olanının, olmayanından ayırt edilmesi, her asır ve zamanda Allah’ın kendilerine bahşettiği bilgi ve üstünlüklerle has kıldığı mütehassıs alimlerin ayıklaması, kontrolü ve tenkitleriyle bilinir” der.[23]
         Ravilerin değerlendirilmesiyle ilgili bu işleme “cerh ve tadil” ilmi denilmiştir. Bu ilmin ürünü olarak, ravilerin adalet ve zapt durumlarına dair tespitler, ciltler dolusu eserlerle kaydedilerek[24] günümüze kadar gelmiş, bu eserler, bizlere kimlerin rivayetlerine güvenilip güvenilmeyeceği hususunda birer ölçü olmuştur.
         Sahih hadis ihtiva eden (sahihu’l-Buhari, sahihu muslim v.b.) kitaplar tasnif edildiği gibi, asılsız rivayetlere karşı ümmeti ikaz eden derlemeler[25], halk dilinde meşhur bazı sözlerin hadis olup olmadığını inceleyen eserler[26] de hadis alimlerince ortaya konulmuştur.



[1] Bkz.: necati kara kuran sünnet bütünlüğü (s. 125 v.d.) m. Zuheyr sıddıki hadith liberature/hadis edebiyatı (s. 29)
[2] Necati kara kuran sünnet bütünlüğü (s. 133-134); zürkani menahil (1/233) Nureddin ıtr menhecu’n nakd (s.37)
[3] Ebu nuaym hilye (9/3) ibnu’l cevzi el-hadaik (1/27)
[4] İbnul cevzi el-hadaik (1/24)
[5] Hatib el bağdadi tarih (6/354)
[6] Bkz.: hatib el-kifaye (s. 79-80) amidiel ihkam (1/4-8) ibnu’s salah umum’il hadis (s. 104)Nureddin ıtr menhec (s. 79)  ibnul-esir camiul(1/74)
[7] Sahih mevkuf. Buhari (5/251) buhari halku efalil ibad (416) ziyaul makdisi el-Muhtare (1/219) tayalisi (s.11) nesai (8/34) ibni hazm muhalla (6/394) hatib bağdadi el kifaye (s.78)
[8] Hatib el kifaye (s.78)
[9] İbnul esir cami (1/72) Nureddin ıtr menhec (s.80)
[10] Hatib el kifaye (s.158) hatib, el cami (1/21)
[11] Sahih maktu. Muslim (mukaddime 5) hatib El-Kifaye (s.5)
[12] Bkz.: hatib el-Kifaye (s. 158-161) hatib el-Cami (1/213)
[13] İbni teymiyye el-İstikamet (1/201-202)
[14] Nureddin ıtr menhec (s.86)
[15] Hatib el-Kifaye (s.148-151)
[16] Bkz. El-Kifaye (s.148)
[17] El-kifaye (s.152)
[18] El-Kifaye (s.143)
[19] Hatib Şerafu ashabi’-hadis (s.42) el kifaye (s.393)
[20] Tirmizi el-ilel (s.47) el-kifaye (s.393)
[21] Ramehurmuzi muhadisu’l fasl (s.415) hatib el-kifaye (s.122) hatib camiu’l ahlaki’r-ravi (1/196)
[22] Bkz.: el-kifaye (s.115-119, 147,157) suyuti tedribu’r ravi (2/339) ramehurmuzi muhaddisu’l fasl (s.409)
[23] İbn ebi hatim cerh ve ta’dil (2/5)
[24] Buhari tarihu’l-kebir, ibn ebi hatim; el-cerh ve’t-ta’dil, mizzi; tehzibu’l-kemal, ibn adiy; el-kamil fi’d-duafa, zehebi; mizanu’l-itidal v.b.
[25] İbnu’l-cevzi; el-Mevduat, Suyuti; el-Lealiu’l-Masnua, İbnu Arrak; Tenzihu’ş-Şeria, Şevkani; Fevaidu’l-Mecmua gibi
[26] Aliyu’l-Kari; Esraru’l-Merfua, Acluni; Keşfu’l-Hafa, Suyuti; dureru’l-Muntesira, Sa’diyu’-Yemani; Nevafihu’l-Atira gibi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SÜNNETİN ALLAH TARAFINDAN KORUNMASI

SÜNNET’İN ALLAH TARAFINFAN KORUNMASI                 İbn hazm der ki; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğ...