SÜNNET’İN
ALLAH TARAFINFAN KORUNMASI
İbn hazm der ki; Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in din konusunda konuştuğu her söz, Allah’tan bir vahiydir.
Bunda şüphe yoktur. Allah’tan inen vahyin hepsinin “indirilmiş bir zikir” olduğu konusunda şerihat ve lügat alimleri ittifak etmişlerdir. Vahyin hepsi korunmuştur. Allah’ın korunmasını üstlendiği her şeyin, zayi edilmeyeceği garantilenmiştir. Aksi halde Allah’ın kelamı, yalan olurdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu şeylerin zayi edilebileceğini ve aralarına batılın karışacağına dair hiçbir yol yoktur. Buraya bir yol bulunsaydı, Allah tealanın; “o zikri biz indirdik, O’nun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 9) Kavlinin yalan olması gerekirdi ki, bunu Müslüman söylemez.
Bunda şüphe yoktur. Allah’tan inen vahyin hepsinin “indirilmiş bir zikir” olduğu konusunda şerihat ve lügat alimleri ittifak etmişlerdir. Vahyin hepsi korunmuştur. Allah’ın korunmasını üstlendiği her şeyin, zayi edilmeyeceği garantilenmiştir. Aksi halde Allah’ın kelamı, yalan olurdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu şeylerin zayi edilebileceğini ve aralarına batılın karışacağına dair hiçbir yol yoktur. Buraya bir yol bulunsaydı, Allah tealanın; “o zikri biz indirdik, O’nun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 9) Kavlinin yalan olması gerekirdi ki, bunu Müslüman söylemez.
Korunması vaad edilen Zikr’i, yalnızca
Kuran’a hamledenlerin delili yoktur. Zikr, Allah’ın Kuran’dan, Kuran’ı
açıklayan ve vahiy olan sünnetten, Peygamberine inen her şeye verilen bir
isimdir. Zira Allah Teala;
“Onları açık delillerle ve kitaplarla gönderdik,
sana da zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki
düşünüp öğüt alsınlar.” (Nahl 44) ayetiyle Rasulullah’ı Kuran’ı açıklamaya da
memur kılmıştır.”[1]
Kuran’ın korunması ancak sünnetin
muhafazasıyla olur. Zira Nahl 44. Ayetinde insanların Kuran’ı doğru
anlayabilmeleri Peygamberin sünneti tarafından açıklanmasına bağlanmıştır. Peygamberin
Kuran hakkında açıklaması olmaksızın Kuran doğru anlaşılamıyorsa, sünnet (yani
zikr) korunmaksızın Kuran’ın korunması anlam ifade etmeyecektir. Nasıl ki Kuran
lafızları, hafızlar tarafından ezberlenip naklediliyorsa, Kuran’ın beyanı olan
sünnet de hadis hafızları tarafından ezberlenip nakledilmiştir.
Allah Teala, namaz, hac ve zekatala
ilgili emirlerini hep mücmel olarak vermiştir. Mesela; Kuran’da; “namazı kılın”
emri vardır. Fakat namazla ilgili hiçbir malumat yoktur. Biliyoruz ki, Cibril
gelmiş ve Rasulullah sallallahu ve aleyhi ve sellem’e beş vakit namazı ayrı
ayrı, kıyam, kıraat, ruku, sucud ve rekat sayılarını da belirleyerek
kıldırmıştır.[2]
Şimdi namaz için getirilen bu tafsilatı
vahyin dışında bir şey kabul etmemiz mümkün müdür? Öyleyse bunlar da vahiydir,
korunmuştur.[3]
İbn Kayyum da şunları söyler; “Allah
size gücünüzün yetmediği bir şey yüklemez” ayetine binaen Allah’ın kullara
bilmedikleri meçhul veya imkansız bir şeyi farz kılması mümkün değildir. Bunun
manası; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittiba ve itaatin mükemmel
manasının gerçekleşmesi için sünneti seniyye kıyamete kadar devam edecek
olmasıdır. Allah Azze ve Celle, kevni emriyle kuran-ı Kerim’i koruma noktasını
garantisi altına, aldığı gibi insanlardan hiç kimse bunu korumasa bile Allah
Kuran’ı korur. Aynı şekilde kuran’ı, onun şerhi hüviyetindeki sünneti de korur.
Kuran’ın korunması, sünneti himaye eden alimler vasıtasıyladır.
İbnu Kuteybe de, sünneti muhafaza
yolundaki gayretlerden şöyle bahseder; “Ehl-i hadis hakikati bulabilecekleri
yerlerde araştırdılar. Doğuda ve batıda, karada ve denizde Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in hadislerini, eserlerini aramaları ve Onun sünnetine
uymaları sebebiyle Allah’a yakınlık sağladılar. Onlardan biri, tek bir hadis
için yaya yola çıkar, ıssız çöllere konaklar ve bunu sadece o hadisi nakledenin
ağzından işitebilmek için yaparlardı. Sonra hadis alimleri, sahihini ve sakimini,
nasihini ve mensuhunu, fakihlerden kimlerin hadislere muhalif görüş ileri
sürdüğünü anlayasıya kadar hadisleri araştırmaya ve incelemeye devam ettiler…”[4]
Muaz b. Cebel radıyallahu anh’den:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Sonradan gelen her bir
neslin arasından bu ilmi adaletli olanları yüklenip taşır. Bunlar aşırı
gidenlerin tahriflerini, batıl ehlinin hırsızlıklarını ve cahillerin yanlış
tevillerini bertaraf ederler.”[5]
Muaviye b. Kurra babasından naklen dedi
ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet kopuncaya
kadar ümmetim içinde desteklenen ve güçsüz bırakmaya çalışanların zarar
veremeyeceği insanlar bulunmaya devam eder.”[6]
Ali b. el-Medini, “Ümmetimden bir taife
hak üzere galip olmaya devam edecek, onlara muhalefet edenler zarar
veremeyecektir” hadisi hakkında şöyle dedi: “Onlar hadis ehlidir. Onlar Rasul’un
yoluna uyup ilmi savunurlar. Şayet onlar olmasaydı, Mutezile, Rafıza, Cehmiye,
Mürcie ve re’y ehlinden ehlinden sünnetlerden hiçbir şey bulunmazdı.”
Ebu Bekir (el-Hatib) der ki: Alemlerin
Rabbi, desteklenmiş taifeyi dinin koruyucuları kılmıştır. Sağlam şeriata
tutundukları ve sahabe ile tabiinin eserlerine uydukları için inatçıların
tuzaklarını onlardan savmıştır. Onlar eserleri muhafaza için çöller aştılar,
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dininden bir parça öğrenmek için gemi
yolculukları yaptılar, re’y ve hevaya meyletmediler. Söz ile ve fiili olarak
onun şeriatını kabul ettiler, sünnetini korudular, aslını tespit edinceye kadar
naklettiler. Onlar ona ve ehli olmaya en yakın olanlardır. Nice mülhitler dine,
dinden olmayan şeyler karıştırmış, Allah Teala hadis ashabı ile dini
savunmuştur. Onlar dinin direklerinin koruyucularıdır. Allah’ın emirlerini
hakim kılanlardır. Ona karşı bir saldırı görürlerse mücadele ederler.
“işte onlar, Allah’ın tarafında
olanlardır, iyi bilin ki kurtuluşa ereceklerde sadece Allah’ın tarafında
olanlardır.” (mücadele 22)
“Rahman olan Allah’ın zikrinden yüz
çevirene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar
bunları yoldan alıkorlar, bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar.” (zuhruf
36-37)
Rahman’ın zikri, indirdiği kuran ve
Rasulünün yolu olan sünnettir. Onlar için yüce Allah şöyle buyurur:
“…Allah’ın üzerinize olan nimetini,
öğüt vermek üzere size indirdiği Kitab’ı ve hikmeti anın, Allah’tan sakının,
Allah’ın her şeyi bildiğini bilin.” (bakara 231)
“And olsun ki Allah, inananlara,
ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitab ve hikmeti öğreten,
kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar,
önceleri apaçık sapıklıkta idiler.” (ali imran 164)
“Kitapsız
kimseler arasından, kendilerine ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitabı
ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur. Onlar, daha önce şüphesiz
apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Cuma 2)
“Şüphesiz zikri biz indirdik, onun
koruyucusu elbette biziz.” (hicr 9)
Allah’ın zikri budur. Kuran ve sünnet
olan bu zikirden kim yüz çevirirse, ona bir şeytan musallat edilir ve kendisi
izlediği yol gereği şeytanların dostlarından olur.
İshak b. Musa el-Hutami dedi ki: “hadis
ashabı için nasip olan şey ümmetten başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Zira Allah
Azze ve Celle kitabında buyurmuştur ki:
“Onlar için beğenip seçtiği dini (islam’ı)
onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını… vaad etti.” (nur 55) Allah, razı
olduğu bu kimselere ehlini sağlamlaştırmıştır. Heva ashabına; Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir hadisin bile onlardan kabul
edilmesi nasip olmamıştır. Hadis ashabının ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den ve ashabından rivayetleri kabul edilmiştir. Şayet aralarından bir
kimse bir bidat çıkarırsa, insanların en doğru sözlüsü olsa bile onun
rivayetleri terk edilir.”
[1] İbni
Hazm; İhkam (1/117-118) Sıbai Sünnet (s.157)
[2] Bkz.:
Buhari (beulhalk,6), Muslim (mesacid, 116), Ebu Davud (salat, 6), Tırmizi
(salat, 1), İbn Mace (salat 1), Ahmed (1/333,354,3/30)
[3] Necati Kara
Kuran Sünnet bütünlüğü (s.219) bkz.: Hemedani Teysir (3/204), Kasımi; Kavaid
(s.58), Sıbai; Sünnet(s. 157) Şafii; Risale (s.53), Huccuyetu’s-Sunne (s. 334),
Ebu Zehv Hadis (s.11)
[4] İbn
Kuteybe; Te’vilu Muhtelefi’l Hadis (s. 155)
[5] Sahih.
İbn Teymiye Mecmuu’l Fetava (15/298), İbnu’l-Vezir el-Yemani; Ravzu’l-Basim
(1/21-23), Elbani; Tahricul-Mişkat (1/82-83/248), el-Msumi; Hediyyetu’s-Sultan
İla Müslimi Biladi’l-Yaban (s.28 dipnot no: 38), Tahkik; Selim el-Hilali
[6] Sahih.
Muslim (1920-1925), sahihu süneni İbn Mace (6,7,9,10), es_sahiha (1108,
1955-1962), İbn Hibban el-Mecruhin (1/88-89), Sahihu’l-Camii’s-Sagir (7169)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder